31 Ağustos 2007 Cuma

Bugün:




bir veda günü..

30 Ağustos 2007 Perşembe

İnsanların Dünyası


Bir insan öldü mü bilinmedik bir dünya da birlikte ölür.



Gerçekten de, hiçbir zaman, hiçbir şey dolduramayacaktır yitirilmiş arkadaşın yerini. İnsan kendine eski arkadaşlar yaratamaz ki.Bunca ortak anının, birlikte yaşanmış bunca zor saatin,bunca bozuşmanın, bunca barışmanın, bunca devinimin yerini hiçbir şey tutamaz. Yeniden kurulamaz bu dostluklar. Bir meşe ağacı dikip de çabucak gölgesinde barınmayı ummak boşunadır.


Yaşam böyledir. Önce zenginleşmişizdir, yıllar yılı ağaç dikmişizdir, sonra yıllar geçer, zaman bu çalışmayı bozar, ağaçları yıkar. Arkadaşlar, birer birer gölgelerini geri alırlar bizden. Bundan böyle yaşlanmanın sinsi üzüntüsü karışır yaslarımıza.


Yalnızca maddesel zenginlikler için çalıştık mı zindanımızı kendi elimizle kurarız. Yaşamaya değer hiçbir şey sağlamayan değersiz paralarımızla, yapayalnız kapanırız bu zindanın içine. Gerçektende, yalnızca maddesel zenginliklere kavuşmak umuduyla çabalayanlar yaşamaya değer hiçbir şey elde edemezler.


Anılarım arasında dilimde sürekli bir tat bırakmış olanları araştırdım mı, yaşamımda bir önem taşımış saatlerin dökümünü yaptım mı bana hiçbir servetin sağlamayacağı anıları,saatleri buluyorum.


Birlikte yaşanmış, çetin olaylar sonunda bir daha kopmamasıya bağlanmış bir arkadaşın dostluğu satın alınamaz.


Yaşam bizi arkadaşlardan uzaklaştırır belki, onları fazla düşünmemizi önler, ama bir yerlerdedirler işte, nerede pek bilinmez,sessiz unutulmuş durumdadırlar,ama öylesine sadıktırlar ki! Yollarına çıkacak olursak, güzelim sevinç alevleri içinde omuzlarımızdan tutup sarsarlar bizi! Elbette, beklemeye alışkınız biz.


Ama, yavaş yavaş, bu dostun duru kahkahasını bir daha hiç işitmeyeceğimizi, bu bahçenin bizlere bir daha açılmamasıya kapandığını anlarız .Bizim gerçek yasımız o zaman başlar işte, hiç de öyle yürek parçalayıcı değildir,ama biraz buruktur.


İnsanların, kinlerinin,dostluklarının, sevinçlerinin bu uçsuz bucaksız oyunu ne incecik bir dekor içinde oynanıyor! Hala ılık bir lav üzerindeymişler gibi tehlikedeyken, geleceğin kumlarının, karlarının tehdidi altındayken, insanlar bu ölümsüzlük duygusunu nerden çıkarıyorlar? Uygarlıkları kolaylıkla silinebilecek birer yıldızdan başka bir şey değil: bir volkan, yeni bir deniz, bir kum yeli yerle bir edebilir bu uygarlıkları.


Uzaklık değildir uzaklaşmanın ölçüsü.Bizim orada bir bahçenin duvarı Çin seddinden daha giz saklayabilir içinde, sessizlik de bir genç kızın ruhunu kumların derinliğinin Sahra vahalarını koruduğundan daha iyi koruyabilir.


Yalnız ruh yaratabilir insan’ı, balçığa soluk katan Ruh.




Antoine de Saint - Exupery İnsanların Dünyası

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Bunca zaman



kaçtım....





en sonunda sobelendim.. ii mi??
fotoğraf: Petek Arıcı Zarif

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Öncesi/Sonrası

6 yıllık ömrüm boyunca en çok sitediğim şeyin gerçekleşmesinin 22. yıldönümünü kutluyorum bugün..

bir çoçuk kendini ve etrafını algılamnaya başladığından beri her gece uyumadan önce çığlıkçılığa kardeş istiyorum diye ağlarmı..
ben ağladım ve ağlamam karşılığında bana bunu verdiler..

iki kuyruk: ben, kucağındaki puantiyeli şey: kardişim

ama herhangi bir kardeş değil; kesinlikle anneme benzemeyen, benim gibi esmer-böcük bir kız kardeş isityordum. şanslıymışım ki istediğim gibi bişi çıktı.
ilk gördüğüm andaki heycanımı hala hatırlıyorum.. ayy salak yaa...



bu da zirino'nun en sedii kuzeni kubily. kaybettim zandediyordum, çok sevindim bulunca bu foıotğrafı. enimin zeynep de çok sevincek..


son yıllarda kendimle ilgli keşfetiğim bir şey war; ben kesinlikle "abla" olmak için doğmuşum. bu benim kimliğimin çok büyük bir parçası ve kendimle ilgli sevdiğim özelliklerden biri. bu duruma karşı böyle sevgi dolu yaklaşmamın nedeni, zirino gibi muhteşem bir kardeşim olmasıdır.

kuzum, iyiki warsın, iyiki benim canımsın..

20 Ağustos 2007 Pazartesi

tüh yaa!!

ulan kendime haftasonu için izin verdim ve dedim ki ctesi-pazar blogumu açmiyim [hani mecburiyetten açamadım ya, umursamıyo ayanaa yatıyorum, ödüm .okum birbirine karıştı walla]..

sabah ofise geldiğimde işe başlamadan önce standart ordanoraya dolama faslı sırasında blogları dolaştım bir de ne göriyim herkesler pazargünü moduyla ilgli bişi yazmış...


hay kahretsin kaçırdım ben bu faslı, eksik kaldım bak görüyomusun?? neyse haftaya kesin bu konuya değincem.. tabii burda olursam ;)


pazartesi akşamı modu için birşeyler demenin tam wakti ama, kesinlikle geç kalamdım:) çıkammıyorum işten, yanlış anlaşılmasın deli gibi çalışmıyorum [aslında bi dünya işim warr], sadece yerimden kalkıp eve gitmeye üşeniyorum.. bende böyle bir eylemsizlik kanunu baskısı war, yaa harekete geçemiyom, yada duramıyom. yani şu postu nasıl üeşnmeden saçmalıyorum hayret ediyorum kendime. bununla uğraşıcanaa kalk eve git dimi..

gidiiyim barii....

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Şurdan Burdan



çocukken meclis [bildiin TBMM] manzaralı bir evimiz wardı.her 23 nisan benim için şenlik olurdu. yanlış anlaşoılmasın çocuum ve çocuk bayramı die diil, meclissin açılışını kutlamak amaçlı havai fişek gösterisi olurdu akşamları ve ben de heycanlı bi çocuk olarak büyük bi hayranlıkla izlerdim havai çiçeklerimi...



hala çocuksu bir çoşkuyla, suratımda böyle hafif gevremiş bi ifadeyle izlerimm...
geçen hafta köprünün 110 km hızla geçilebileceği kadar geç, herhangi bir organizasyonun [düün-dernek gibi] bitiş saati olabilecek kadar erken bi saatte girdim köprüye..
... ve inanılmaz bir gösteri başladı, yıllardır hep aynı sıradan fişekleri görmüş vede biraz sıkılmışım sanırım ki direk olaya bağlandım. ben artık araba kullann bir sürücü değil, kaykık ağızlı, salyalı bir maldım...
... frene öyle bi koymuşum ki, çıkan o acı ses fişeklerin gümbürtüsünü bastırdı gibi geldi o an bana. şöyle hafiften bi direksiyon hakimiyetimi kaybederek ufaktan sağ-sol yaptım, etrafımdan arabalar geçiyo bu arada. öndeki arabayla tampon tampona geldim. ben yapabileceğimi yapmıştım, bu kazanın olmaması için başka bir etmene ihiyaç wardı, o da öncekinin ilermesiymiş. neyse adam hızlandı da ardaki mesafe böylelikle açılmış oldu. ...
ohh yarabbim çok şükür arabaya çarmamıştım, üstelik hala havai fişeklerim wardı, tekrar iizlemeye devam edebilirdim:) sanırım öndeki insanda gösteriyi izliyodu tekrar yavaşladı ama ben sol şeritte gayet hızlı olan seyrime devam etmekteydim.....
bu seferki fren sesi, bi öncekinden daha acıydı... öyleki, daha önce pek çok sefer ABS devreye girmişti ama bu sefer ABS devreye girmesiyle birlikte dörtlüler yandı. inanamadım yaaa, hiç bilmiyodum böyle bi özelliğin olduğunu çok yaratıcı, çok zekice. bunu düşünebilen insanı burdan tebrik ediyorum, aferim lan sana:)
haa bişey olmadı canım yine çarpmadım arabaya, ama feci tırstım. dedim ki ben paşa paşa sağ şeride geçiğim, izlemeye ve yolculuğuma ordan devam ediyim. yaklaşık 40km hızla ileryeyen bir konvoy şeklinde devam ettik yolumuza ben ve havai çiçek sever araba kullanan büsürü mal...
köprü herzamankinden daha uzundu o gece..

10 Ağustos 2007 Cuma

Reklam

Şuna bi bakın, belki ilginiziçeker

7 Ağustos 2007 Salı

Döngü

benim için her yeni gün, "bugünden itibaren sigara yok" diyerek başlıyor..



her akşam böyle bitiyor...

4 Ağustos 2007 Cumartesi

Annemle konuştum da, aklıma geldi...

- Sıkıcan iyidir çabuk çıkmazz
- BÖÖööü.. yapma annee yaa, ben sana sıkıntıdan patlıycam diorum, sen beni yersiz tesellilerle geriyosun durduk yere..
- HMMmm o zamaann.. sıkılanı kocaya verirler.. HahaHaaayytt [anne kahkası]
- Annee beee...
- "Bee" deme çok ayıp!!

Ayy bütün çocukluğum ve ergenlik dönemim boyunca ne zaman anneme "ölcem şimdi sıkıntıdan" desem aldıığım sinir bozucu cevaplardı bunlar...

Bu dialoğun konusuyla hiç alakası olmayan başka bir sinir bozucu cevap var ki, aynen şöyle gelişir..

- Annee canım çok feci tatlı çekiyoor :) [en şirin ifademle]
- Recel ye!!
- :S.. [bu da sanki bok yalamışım gibi bir ifade]

işte bu benim 1 numaralı sinir olduğum şeydir... Oyy oyy



Canım tombiğim acayip güsel revani yapar bu arada, bak ne zamandır yapmadı..

Not: keşke annem kocaya verme mevzusunu açtığında es geçmeseymişim :P ..

Esas NOT: Ölmek üzereyim sıkıntıdan, öyleki çığlık atmak istiyorum, koşarak uzaklaşmak istiyorum, böğürmek istiyorum.. ama ofis ortamı olmuyo işte..

Nefes

durasım war, nereye giyoruz merak içindeyim..

2 Ağustos 2007 Perşembe

Saçma Uğraşılar

Son günler hep birbirinin aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı, aynısı,
aynı......
Bu sabah bi deney yaptım [deney demek pek bilimsel oldu yaw, test diyelim]
"Filli havlular gerçektende okadar emicimi??"
hmmm...
Eminin pek çoğunuz zaten bununla ilgli biriki şey denemiştir. Hepimiz biliyoruz ki gerçekten emici şeler çok da fazla irdelemeye gerek yok...
Ama birden bu kağıt havlunun emiciliğini gözümle görmenin bana yetmediğini, hissetmek istediğimi farettim ve bu istek beni bu testi yapmaya teşvik etti..
... Ağızda bi dünya tükürük biriktirilip dil üstünde toplanır, sonra kağıt havlu tortop yapılıp, dile yapıştırılır.... İşlem sonunda, ya tat alma duyumu kaybettiysem die tırstım. Neyse ki bişi olmamış :)
Şimdi siz bana,
-Kızım nerdeyse 28 yaşındasın, nie böyle gerizekalı işler peşindesin?? diyecek olursanız,
Ben de size,
-Çok sıkılıyorum be paşam!! derim...